8 Ağustos 2016 Pazartesi

Noluyo ya?

Tutunacak çok az satırım kaldı. Sıkıntıdan kemirdim ben yüreğimin tırnaklarını, biraz da bu yüzden tutunamıyorum. Sana ait parçalar azalıyor, kelimeler bitiyor. Bitmesin bu hikaye diye yalvaracağım neredeyse. Sen benim hayatımın başrolündesin, sen gidersen daha profesyonel acı veren başka kimi bulacağım? Senin yerin benim yanım, ama sol yanım. Zaten her ne olduysa şu sol yanım yüzünden olmadı mı? Böyle düşüncesiz bir varlığa böyle ahmak bir sen ve ancak böyle aptal bir ben uyardı herhalde. Sen benim aptallığımın bir sonucusun ve ben beynimin düşünebilen kısmı, 'sen' ile bozulduğu için çok şanslıyım. Lütfen gel! Koşarak gelmene gerek yok. İstiklalde sarılarak yürüyelim yeter. Hatta dursak bile olur. Biz durmasak bile, zaman dursun. Zaman, biz yan yanayken dursun!                                                                Zaman demişken, sevmediğim yılların, ayların yanında bir de haftaları eklediğin için teşekkür ederim.
Son bir haftadır iki kat sensizim. Sen benden iki kat uzaksın, neden?
Sürekli neden diye sormaktan sıkıldım artık. Bir defa beni sorularla bırakma yardım et. Çöz bizi. Bu karmaşık hareketlerinin sebebini bilmiyorum. Bir cevap bulmak için verileri toplayamıyorum. Bana bir ipucu ver. Ve ben o ipin ucunu yakalarsam, çek beni. Çek beni kendine. İtme artık. Herkesin yorumlarından sıkıldığımı söylediğim günün ertesinde beni neden herkesin yorumlarına muhtaç bıraktın ki? Şimdi herkese sormak zorundayım bu hareketlerini. Kimse anlamıyor ki benim gibi seni. Boş ver, anlamasınlar zaten seni. Benden başka kimse anlamasın seni.                                            
Son bir haftadır iki kat sensizim. Sen benden iki kat uzaksın, neden?
Nasıldır bilmiyorsun seninle konuşamamak. Yüreğine bir yangın gibi çöküyor insanın. Konuş benimle, yaz bana. Sözlerini, sözcüklerini esirgeme benden. Adımlarını geri geri atma, gel bana. Neden kaçıyorsun ki? Seni yakalayıp katmak istiyorum yüreğime. Büyütelim istiyorum gökyüzümüzü. Baksana şu koca dünya bile iki yüzlü. Biri yeryüzü, biri gökyüzü. Birleştirelim bizi. İşte o zaman oluruz birbirimizin ruh ikizi. Artık nasıl yaktıysan içimi, sönmek bilmedi şu yangın, eritti bitirdi yüreğimin ta derinini. Bence bir şeyler yapmanın vakti geldi. Hani demiştim ya sensiz yaşayamaz insan, susuz yaşayamaz insan. Gel, çok özledim seni.. Gözlerimin kapanmasını bir saniye bile beklemeden anında karşımda belirivermen.. Şaşıp kalıyorum sana. Adeta yaşıyorum seni. Baksana boğazımda düğümlenen kelimelerim bile senden kaçıp bana sığınmış. Kelimelerimi bile kırmışsın ya. Hatta o kadar fazla kırmışsın ki, 'biz'i 'ben' ve 'sen' olarak ikiye ayırmışsın. Senin yüzünden bir daha asla biz olamayacağız. Özledim. O lanet olası çarşamba günlerinin sabahlarında koynumdaki kuşlar gibi cıvıl cıvıl olup, akşamlarında deniz gibi simsiyah olmak ne demek bilir misin? Her şeyin sebebi sensin!"
Bakıyorum iki tane atılmış tarih var, Yaklaşık dört ay yazmamışım senin için. Hatırlıyorum da, kavga etmiştik sanırım. Ama tabi yine dayanamayıp yazmaya başlamışım. Okumaya devam ediyorum..
"Döndüm..                                                                   Tıpkı karşında eğilir gibi eğildim.                                                                    Yok saydığım şu defteri çıkardım göğe tekrar. Sıkılırcasına, sıkılmaktan bıkmışçasına üfledim.                                                                                               Kopup giden tozlar bendim.                                                                            Döndüm..                                                                      İçimde birikmiş onca şeyi paylaşmaya geldim. Uzun bir aradan sonra tekrar ağlamaya geldim. Kollarımı kilometrelerce uzatsam, yine de seni bulamamaya geldim.."
Henüz bu beş on satırlık küçük mektubumu tamamlayamadan, küllerin tekrar yanmasına fırsat vermeden ikinci kavgayı etmiştik o gece, yine hatırlıyorum. Verdiğim kararı da hatırlıyorum. Senin için son kez karalayacaktım, son mektubu, veda mektubumu yazacaktım. Öyle de yapmıştım zaten..
"Belki ellerini hiç tutmadım, tutamadım ama, en iyi ben bilirdim tırnaklarını. 
Ne kadar da kısaydı oysaki nehir gibi parmaklarına rağmen. 
Nehir gibi parmakların ne kadar da kısaydı uzun boyuna rağmen. 
Boyun ve kilon orantılıydı mesela. 
En sevdiğin aroma elmaydı. 
Beşiktaş'a gitmekten oldukça sıkılmıştın. 
Sıkıya gelemezdin sen, bilirim. 
Yaşa oldukça önem vermene rağmen birkaç kez tabularını yıktığını da bilirim. 
Tabi bunu herkes anlamaz. 
Fotoğraf çekilmeyi pek sevmezdin. 
Hayatında bazı şeyler değişmiş belli ki. 
Çok şirin bir fotoğrafına bakarken yazıyorum çünkü bu yazıları. 
Bütün hislerim bitmiş mi, aşkım yok olmuş mu, ateşim sönmüş mü? 
Saat ikiye on var, güneşle aramız açık hala. 
Bu karanlık odada yalnızlığımın saçlarını okşuyorum sen diye. 
Mazide birkaç tur atıyorum şöyle, şaka gibi. 
Ocağa da ne kaldı şunun şurasında, bir ay daha.. 
Devamı gelecek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder