2 Eylül 2019 Pazartesi

BETON DEVRİNE DOĞRU




Beş duyu organını duyarlı kılan, sarısının mavisine, morunun yeşiline, yağmurunun güneşine ve yıllarının yaşına kardeş olduğu, her daim hür olarak kalacak olan, gökkuşağının sonuna, güzelliğin yoluna sahip bir kahverengidir doğa.
İnsan kendini, sürekli üreyen ve etrafına gitgide daha çok zarar vermeye başlayan bir mikroba çevirdi. Doğaya yayılabildiği kadar yayıldı. Bu sevimli kahverengi içerisinde yerinin sadece misafirlik olduğunu unutup, sanki tüm yeşile sahipmişçesine tek canlıyı kendisi ilan etti. Sözüm ağacı kesen baltalara değil, sözüm ağacı kesen bir baltaya sap olamamışlara. Sözüm üç kuruşluk ayakkabıyla yıllarını geçirmiş, doğanın nimetlerinin farkında olup kıymetini bildiği halde kendini değersiz gören adamlara değil, milyonlarını harcayıp hayvan derisinden yaptığı ayakkabı ve sanki bir deri bir kemik kalmış gibi üşüyen(!) yağlı vücutlarını sarmak için giydikleri kürk ile şu an o değerli ağaçların ürettiği nefesi boşa tüketen kendini adam sanmışlara. Sen bu kahverengimi işgal ederken kime sordun? Sırf ağzından tek kelime çıkamıyor diye hayvanları katledebileceğini nasıl düşündün? Minicik bir kedi yavrusunu eline alıp seveceğine nasıl yokedebildin? Doğa seni yaratan, seni yaşatan, sen yok olduğun halde bile, seni yatağının altında sıcacık toprağında saklayan annendir. Yedi yirmidört ibadet ettiğin, taptığın ileri teknoloji, para ve beton yine bizim doğamızın eseridir. Paranın yenmeyecek, içilmeyecek, nefes vermeyecek bir şey olduğunu ilkel diye tanımladığınız kızılderili bilgeler yıllar öncesinden gördü de, siz, biliminizle, akılcılığınızla ve çağdaşlığınızla gözünüzün önündekini göremediniz. Sonsuz mavilikteki canlıların hayatını sonlandırarak, kendi hayatınızı canlandırmaya başladığınızı sandınız. Hazırladığınız son, kendi sonunuz, kestiğiniz dal, bindiğiniz daldı. Fabrika diye isimlendirdiğiniz mekanik üretim merkezlerinde, insanlığınızı tükettiniz. Ürettiklerinizin zehrini bilinçsizce havaya savurdunuz, toprağa ve suya karıştırdınız. Evlerinizden işyerlerinize dek sığ çıkarlarınız uğruna yedi milyarlık bencilliğinizi attığınız o denizin derinliğinde yok olmanızı diliyorum. Siz barınacaksınız, kendinize daha konforlu yerler inşa edeceksiniz diye doğayı yerinden ettiniz. Yaş kesenin baş keseceğini unuttunuz, güneşi delip nehirleri kuruttunuz. Ey magmadan ta aya fışkırmış, taşın suyunu çıkarıp yine taş yapmış modern devrin demode insanları, dinleyiniz! 
Doğa çocuktu, siz onu büyüttünüz, o çocukluğunu kaybetti, siz ona dert ektiniz. Doğa çocuktu, siz kendinizi kaybettiniz, doğa çocukluğunu kaybetti, yaşama sevincinden, yapraklarıyla vazgeçti. Doğa çok kardeşti, siz yalnız kaldınız, doğayı da yalnız bıraktınız. Ne bir ağacın baba gibi tek başına dimdik duruşundan, başını göğe doğru özgürce uzatışından; ne de hepsinin bir araya gelip birlik oluşundan, bir sevgi ormanı olup kardeşçe yaşayışından ilham alabildiniz. Çocuktu doğa, işlenecek çok şeyi vardı, doğduğu andan itibaren ağladı, size yağmurları verdi, damlaları dışladınız. Çocuktu doğa, sımsıcak gülüyordu, güneş oldu ama size dokunmasına izin vermediniz. Çocuktu doğa, tohumları içine ata ata büyüdü, tat oldu size, siz tadını kaçırdınız. Doğa sizin için kendinden verdi, siz doğaya kapadığınız gözünüzü, beton devrine açtınız. Olur da bir gün beton yığınlarından, beton suratlılardan sıkılıp inzivaya çekilmek isterseniz, zaten inzivaya çekilmiş olan doğayı, yerinde bulamayacaksınız! 

#KAZDAGLARI