Beş duyu organını duyarlı kılan, sarısının mavisine, morunun yeşiline,
yağmurunun güneşine ve yıllarının yaşına kardeş olduğu, her daim hür olarak
kalacak olan, gökkuşağının sonuna, güzelliğin yoluna sahip bir kahverengidir
doğa.
İnsan kendini, sürekli üreyen ve etrafına gitgide daha çok zarar vermeye
başlayan bir mikroba çevirdi. Doğaya yayılabildiği kadar yayıldı. Bu sevimli
kahverengi içerisinde yerinin sadece misafirlik olduğunu unutup, sanki tüm
yeşile sahipmişçesine tek canlıyı kendisi ilan etti. Sözüm ağacı kesen
baltalara değil, sözüm ağacı kesen bir baltaya sap olamamışlara. Sözüm üç
kuruşluk ayakkabıyla yıllarını geçirmiş, doğanın nimetlerinin farkında olup
kıymetini bildiği halde kendini değersiz gören adamlara değil, milyonlarını
harcayıp hayvan derisinden yaptığı ayakkabı ve sanki bir deri bir kemik kalmış
gibi üşüyen(!) yağlı vücutlarını sarmak için giydikleri kürk ile şu an o
değerli ağaçların ürettiği nefesi boşa tüketen kendini adam sanmışlara. Sen bu
kahverengimi işgal ederken kime sordun? Sırf ağzından tek kelime çıkamıyor diye
hayvanları katledebileceğini nasıl düşündün? Minicik bir kedi yavrusunu eline
alıp seveceğine nasıl yokedebildin? Doğa seni yaratan, seni yaşatan, sen yok
olduğun halde bile, seni yatağının altında sıcacık toprağında saklayan
annendir. Yedi yirmidört ibadet ettiğin, taptığın ileri teknoloji, para ve
beton yine bizim doğamızın eseridir. Paranın yenmeyecek, içilmeyecek, nefes
vermeyecek bir şey olduğunu ilkel diye tanımladığınız kızılderili bilgeler
yıllar öncesinden gördü de, siz, biliminizle, akılcılığınızla ve
çağdaşlığınızla gözünüzün önündekini göremediniz. Sonsuz mavilikteki canlıların
hayatını sonlandırarak, kendi hayatınızı canlandırmaya başladığınızı sandınız.
Hazırladığınız son, kendi sonunuz, kestiğiniz dal, bindiğiniz daldı. Fabrika
diye isimlendirdiğiniz mekanik üretim merkezlerinde, insanlığınızı tükettiniz.
Ürettiklerinizin zehrini bilinçsizce havaya savurdunuz, toprağa ve suya
karıştırdınız. Evlerinizden işyerlerinize dek sığ çıkarlarınız uğruna yedi milyarlık
bencilliğinizi attığınız o denizin derinliğinde yok olmanızı diliyorum. Siz
barınacaksınız, kendinize daha konforlu yerler inşa edeceksiniz diye doğayı
yerinden ettiniz. Yaş kesenin baş keseceğini unuttunuz, güneşi delip nehirleri
kuruttunuz. Ey magmadan ta aya fışkırmış, taşın suyunu çıkarıp yine taş yapmış
modern devrin demode insanları, dinleyiniz!
Doğa çocuktu, siz onu büyüttünüz, o çocukluğunu kaybetti, siz ona dert ektiniz.
Doğa çocuktu, siz kendinizi kaybettiniz, doğa çocukluğunu kaybetti, yaşama
sevincinden, yapraklarıyla vazgeçti. Doğa çok kardeşti, siz yalnız kaldınız,
doğayı da yalnız bıraktınız. Ne bir ağacın baba gibi tek başına dimdik
duruşundan, başını göğe doğru özgürce uzatışından; ne de hepsinin bir araya
gelip birlik oluşundan, bir sevgi ormanı olup kardeşçe yaşayışından ilham
alabildiniz. Çocuktu doğa, işlenecek çok şeyi vardı, doğduğu andan itibaren
ağladı, size yağmurları verdi, damlaları dışladınız. Çocuktu doğa, sımsıcak
gülüyordu, güneş oldu ama size dokunmasına izin vermediniz. Çocuktu doğa,
tohumları içine ata ata büyüdü, tat oldu size, siz tadını kaçırdınız. Doğa
sizin için kendinden verdi, siz doğaya kapadığınız gözünüzü, beton devrine
açtınız. Olur da bir gün beton yığınlarından, beton suratlılardan sıkılıp
inzivaya çekilmek isterseniz, zaten inzivaya çekilmiş olan doğayı, yerinde
bulamayacaksınız!
#KAZDAGLARI